İnsanlığın Ölümü: “Dogville” (2003) İncelemesi

 


İnsanların iyi olup olmadığına nasıl karar veririz hiç düşündünüz mü? Genel olarak, birinin ihtiyacı olduğunda ona yardım eden, doğruları söyleyen, suç işlemeyen ve benzer erdemlere sahip insanların iyi olduğunu düşünürüz ama atladığımız bir nokta vardır ki bu tarz insanların çoğunun eline kötü olmak ya da üstün olmak gibi fırsat geçmemiştir. Mesela Stanford Hapishane deneyini düşünelim. Bu üniversitenin psikoloji departmanında bodruma bir hapishane inşa edilmiş ve hepsi üniversite öğrencilerinden olmak üzere yirmi dört erkek seçilmişti. Rastgele seçilen on iki kişi gardiyan olup onlara, mahkumlara karşı şiddet göstermeden sert olmaları söylenirken, diğerleri mahkum olur ve sosyal deney başlar. Başta her şey iyi gitse de yavaş yavaş gardiyanlar, mahkumlar üzerinde haksız bir güç ve otorite kurmaya başlar ve bu da kendileriyle eşit olan, hiçbir suç işlemediklerini ve bunun oyun olduklarını bildikleri halde kendilerini “efendi” gibi gören gardiyanların mahkumlara haksız ve gerçek hapishanelerde uygulanan cezaları kullanarak (Nazi Kamplarında uygulanan şınav cezası dahil) şiddet uyguladıkları görülür. İşler o kadar çığırından çıkar ki iki hafta sürmesi düşünülen deney birinci haftasında sona erdirilir. Bu, insanların ellerine güç ve efendilik statüsü geçtiğinde, güçsüzleri köle olarak görüp insanlıklarını bir kenara atmasının güzel bir örneğidir. Aynı durum, dünyanın her bir yerinde rahatça görülse de biz insanlar olarak bunu kabul edemeyiz. Zira bizim için insanlığımız her şeyden daha önemlidir. Bu konuda en sarsıcı örneklerden biri, insanlığını ve insafını yitiren herkesin yaptıklarını bir kasaba üzerinde tokat gibi anlatan, Lars von Trier tarafından yazılmış ve yönetilmiş olan Dogville filmidir. 30’ların Amerika’sında Dogville adlı bir kasabada geçen bu başyapıtın daha ilk sahnesinde, izleyiciye bunun sadece giriş ve dokuz bölümden oluşan bir film olduğunu gösterilir ve bu sonuna kadar asla unutturulmaz.

Giriş kısmında, yukarıda gördüğünüz şey, duvarları, merhameti, insafı olan ama bunların hiçbirini göremediğimiz Dogville’dir. Dış ses, bunun, terkedilmiş eski bir gümüş madenine çıkıp sona eren Dogville kasabasının hazin hikayesi olduğunu söyler. Yani daha ilk başta, bu kasabanın bir girişi olduğu ama çıkışının bulunmadığını anlarız. Bir diğer deyişle, buraya gelenlerin çıkmasının imkansızlığına değinilmiş olur. Sonra dış ses, buradaki insanların, kasabalarını seven, iyi ve dürüst sakinler olduğunu anlatıp karakterleri tanıtmaya başlar. Bu kasabada yaşayanlardan biri olan Tom yazar olmasına rağmen, yazdığı şeyler birkaç kelimeyle sınırlıdır. Yazmayı geciktirmek için de “ahlakı güçlendirme toplantıları” yapar. Buradansa, o iyi ve dürüst insanların aslında çok da ahlaklı olmadığını anlarız.

Düzenli olarak yaptıkları toplantıyı hazırlanması için Tom, ağlayan peygamber olarak bilinen Yeremya peygamberin ismini taşıyan “The House of Jeremiah” kilisesine gider ama Martha, org çalmak için yöneticisinden izin almak zorunda olduğunu o yüzden de çalamayacağını dile getirir. Bunun üzerine yazarımız, şarkı söylemeden de İncil’den pasaj okumadan da dua edebileceklerini dile getirir. Kiliselerin işlevini düşünürsek, bu bir yozlaşmadır ve daha ilk dakikalardan bu kasabanın yozlaşması bize gösterilmiş olur. Ayrıca buradaki Peygamber Yeremya, izleyiciye bu halkın da ağlanacak bir halde olduğunu söylüyor olabilir.


Tom, Dogville halkının bu hallerinde iyi olmadıklarını ve unuttuklarının hatırlanması için de bir hediyeye ihtiyaçları olduğunu düşünür. Bu hediye de o gece, kemiği çalınan, var olduğu “dog” kelimesi ve bir köpek çizimi ile bilinen ama görünmeyen Moses’in havlamasıyla Tom’un fark ettiği Grace olacaktır. O gece Grace, silah sesinden sonra kasabaya gelmiş ve bir kaçış yeri aramaktaydı. Onu gören Tom, arabalar gidene kadar Grace’i saklayıp, kemik dışında yemesi için ona yiyecek verir. Buna ilk başta itiraz eden Grace, kendini cezalandırmak zorunda olduğunu söyleyerek aslında adalet duygusunun ne kadar üstün olduğunu herkese gösterir.

Grace’in burada kalabileceğini söyleyen Tom, kasabadaki herkesin kendisi gibi olduğunu söyler. Bu ayrıntı çok önemlidir çünkü ilerleyen zamanlarda, Tom’un bu yozlaşmış halktan bir farkı olmadığı açıkça görülür. Düzenlenen toplantı sonucunda Grace’e iki hafta süre tanınır. Bu süre boyunca Dogville halkına bir şeyler sunacak ve böylece değerli olduğunu kanıtlamış olacaktır. Tom, tüm Dogville’i yeni kasaba sakinine gezdirirken, Ginger’ın mağazasındaki yedi biblo için bu korkunç şeylerin kasabadaki insanlar hakkında çok şey anlattığını söyler. Bu bağlamda, yedi sayısının yedi ölümcül günaha (oburluk, kıskançlık, kibir, açgözlülük, tembellik, şehvet ve öfke) bir gönderme olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim. Kimin hangisi olduğuysa kısa zaman içinde fark edilecektir.

Önce kimse bir yardıma ihtiyacı olmadığını söylediyse de, Tom’un “herkes başkalarının bir şeye ihtiyacını olduğunu düşünüyor” demesi üzerine, Ginger kararını değiştirir ve bundan sonra bir ihtiyacı olan herkes, ondan bir şeyler istemeye başlar. Ginger’ın ünlü bektaşi üzümlerinin etrafında çalılıkların içinde yetişen üzümlere bakma, Ben’e yemek hazırlama, Olivia’nin kötürüm olan kızı June’u o yokken tuvalete götürme, görme engelini inkar eden Jack McKay ile konuşma, Martha’nın yıpranmaması adına çalmadığı org için çalışmalara başlamış olduğundan nota sayfaların değişmesi, Bill’in derslerine yardım etme, Tom’un emekli doktor olan babasına bir rahatsızlığı olmamasına inandırma gibi birçok işte çalışmaya başlar. Kasabadakilerin hepsi bu şeylere ihtiyaçları olmadığına ve sadece Grace’e yardım için bunları kabul ettiklerini kendilerine inandırmışlardır. Sonuçta onlar mükemmel derecede iyi insanlardı ve yardım etmek onlar için her zaman çok kolaydı.

Yardımı kabul etmeyen tek ev, Chuck ve Vera’nın evidir. Bunun için de Tom bir plan yapar; Vera’nın katılmayı çok istediği konuşmaya gidebilmesi için Grace çocuklarına bakacaktır ve Chuck eve geldiğinde onunla konuşup ikna edecektir. Vera ve Chuck’ın yedi çocuğu vardır; Dahlia, Olympia, Diana, Athena, Pandora, Jason ve Achilles. Bu isimlerin hepsinde, “Hamartia” olarak bilinen trajik kahramanların kendi hatalarından dolayı hayatlarını mahvetmeleriyle meşhur olan bir Yunan Mitolojisi göndermesi olduğunu düşünürsek, Dogville filminin de bir trajedi olduğunu söyleyebiliriz. Chuck eve geldiğinde Dogville’in onu kandırıp kandırmadığını sorar. Ona göre, bu kasaba kokuşmuştur ve Grace büyük şehirde hayal ettiği şeyleri bulmuştur. Buradan da Chuck’ın Grace gibi büyük umutlarla buraya geldiğini ama sonradan gelecekte ona olacağı gibi hayal kırıklığına uğradığını çıkarıyoruz. Bu yüzden de Grace’in Dogville’de kalmasına karşı çıkmıştır.

Bu deneme zamanında bir diğer önemli nokta da aydınlanma anıdır. Grace her zamanki gibi Jack McKay ile konuşurken bu sefer geçmişte takılıp kalmamaları gerektiğini söyler. Bu da Grace için geçmişini tamamen geride bırakıp artık bir taşralı olduğunun kapalı bir anlatımıdır. Bu sırada açılmaması için önüne birçok şey konup sıkıca kapanmış olan pencereyi açan Grace sayesinde McKay, bir aydınlanma yaşayarak göremediğini kabul eder. Tüm kasaba halkı aslında Jack gibidir, hiçbiri kendi eksikliğini görmez ve hepsinin aynı bu durum gibi bir aydınlanmaya ihtiyacı vardır.


İki haftalık süreden sonra herkes Grace’in kalmasına karar verir ve her saat için birine yardıma giden karakterimize, az da olsa bir maaş bağlamaya karar verirler. Bu maaşı biriktirerek bibloları yavaş yavaş almaya başlar Grace. Bibloların sayısı arttıkça her şeyin güzelliği de solmaya başlar. Tom ile Grace’in birbirlerine aşık olduklarını söyledikleri 4 Temmuz günü gelen polis, Grace’in hırsızlıktan arandığını açıklayan bir ilan asar. Bunun üzerine “polisten bilgi saklamaktan dolayı üzülen” insanlar Grace’ten, maaşın kesilmesini ve çift vardiya çalışmasını isterler. Böylece kendilerince bu tehlikeli durumu avantaja çevirmiş olurlar. Lakin yine de mutlu olmaktan çok uzaklardır. Bu dönemde Grace dış ses tarafından “Nasıl ki Dogville, dağın yamacında güçlü fırtınalara karşı savunmasızsa, Grace de kendini öyle açıvermişti. Cennet bahçesinde dalından düşmek üzere olan elma gibiydi. Elma o kadar olgunlaşmıştı ki neredeyse kuruyacaktı.” olarak anlatılır. Buradaki elma benzetmesi bizi direk yasaklı meyveye ve ilk günaha götürür. Artık Grace, kasabadaki erkekler için çok fazla olgunlaşmış bir elma gibidir ve bunu ilk fark eden zaten kendine ait elma bahçesine takıntılı olan Chuck olmuştur. Eve gelip çocuklarını sokağa çıkartan Chuck, dışarıda polislerin olduğunu o yüzden dışarı çıkamayıp bağıramayacağını söyler ve Dogville’de ilk defa kendisi Grace’ten tam olarak faydalanır. Böylece yedi ölümcül günahın ilki zaten elmalarla uğraşarak daha öncesinden bize sinyali verilmiş olan Chuck’ın şehveti ile işlenir. Bunu öğrenen Vera, Liz ve Martha ile birlikte sisli bir günde Grace için ayrılmış eve gider ve sadece konuşmak istediğini söylese de Chuck’ın ona söylediği zorlanma yalanına inanarak Grace’e bir ders vermek ister. Ne kadar eğitime savunan biri olsa da suçluyu, suçu daha işlemeden yok etmeye inandığını söyler. Yani tüm kasabadakiler gibi o da hep maskesiyle dolaşıp iyi ve eğitimli biri izlenimini vermiştir sadece. Acı doktrinini uygulayarak eğer kendisi iki bibloyu kırdığında ağlamazsa, diğer beş tanesini yerinde bırakacağını söyler. Grace bu acıya dayanamadığındaysa hepsini kırar. Böylece öfke ile ikinci ölümcül günah, Liz’in, Grace ile Tom arasında olanları öğrenmesi sonucu kıskançlık ile üçüncü günah ortaya çıkmış olur.


Bunlara dayanamayan Grace için Tom, bir plan yapar ama ne yazık ki bu plan da suya düşer. Taşımacılık yapan Ben’in kamyonuna saklanarak şehrin dışına çıkan Grace, Ben’in Tom’un babasından aldığı on doların tehlike düşünülürse yeterli olmadığı ve ödemeyi “başka şekilde” alacağını söylemesi ve ardından onu geri getirmesiyle sonlanır. Birçok darbe almasının ardından, Grace bir de kendi çalıştırdığı Bill’in tasarladığı demirden tekerlek, zincir, tasma ve zil ile bir suçlu haline gelir. Burada dikkat edilmesi gereken şey zincirlenen iki canlıdır; Moses ve Grace. Grace kelime olarak zarafet, nezaket, lütuf ve yemekten önce ya da sonra yapılan dualar gibi inanç esaslı anlamlara sahiptir. Ayrıca bağlı olan köpeğinin isminin de Musa’dır. Yani bu filmde Grace ve Moses gibi dinle bağlantılı olan herkesin zincirle bağlanmış olduğu açıkça söylenerek dinin insanı zincirlediği vurgulanmıştır. Bu durum onu geceleri de erkeklerin ihtiyaçlarını karşılayan ve istese de içinde bulunduğu hapis hayatı yüzünden hiçbir şeye karşı çıkamayan biri haline getirir. Buna daha fazla dayanamadığı halde insanlara bir şey söyleyemeyen Tom, bir toplantı düzenleyerek Grace’in tüm yaşadıklarını Dogville halkına anlatmasını ister. Bu konuda Tom, “Önce kızacaklar, sonra bunun kendi iyilikleri için olduğunu görecekler … Bu silahın, bu zihniyetin, bu haksızlığın tek bir kurbanı olduğunu ve bunun da sen olduğunu fark edecekler” der. İnsanlar konuşma için toplandığında, suçu işleyenlerin sonuçlarından her geçen gün biraz daha uzaklaştığını ve bu yüzden de Grace yaşadıklarını olduğu gibi anlattığında onlar buna inanmaz. Grace’in konuşması sırasında dışarıda sonbaharda erken bir kar fırtınası kopmaktaydı. Buradaki kar sembolü, bir şeyleri kapatmak ve üstünü örtmek için çok kullanılır ve burada da Grace’in kendini anlatmasıyla her şeyin üstünün kapatılıp unutularak güzel günlere geri dönülmek istenildiği çıkarılabilir. Fakat Dogville halkı için bunun olması kendi yanlışlarını kabullenmek ve bunu düzeltmek ile olur ve onlar bunu yapmayacakları için Grace’in yalan söylediğini düşünürler. Sonuç olarak hepsi Tom’a, bu suçlamalar büyümeden Grace’i yollamak için bir plan yapmasını söylerler. Yani, asıl sorun Grace’in suçlu olması değil, kendilerine yüklenilen suçların büyümemesidir.

Kasaba halkının bu tavrına şaşıran Tom, Grace’in yanına gidip onu seçtiğini söylese de asıl amacı onunla birlikte olmaktır. Kadından aldığı tatlı ret ile sinirlenen Tom, bu kasabada ona sahip olmayan tek kişinin kendisi olduğunu söyler. Buradan Tom’un Grace’e iyi davranmasının ve onun yanında olmasının tek sebebinin ona sahip olup erkekliğini herkese gösterme isteği olduğunu söyleyebiliriz. Yani bir diğer deyişle, Tom filmin başından şu ana kadar ne kadar diğerlerinden daha iyi olsa da aslında tüm Dogville halkıyla arasında pek bir fark yoktur. Bunun üzerine Grace, isterse kendisiyle birlikte olabileceğini, bunu yapmak için tek ihtiyacı olan şeyin diğerleri gibi onu tehdit etmesi olduğunu söyler. Ayrıca, Grace, Tom’un kendine güvenmeyerek diğerlerinin yaptığı şeyi yapmak istediği için üzgün olduğunu ekleyince Tom dolaşmaya çıkar. Bu sırada kızgınlığının sebebini anladığını düşünür; kasabalıların söyledikleri doğrudur. Kendisini tongaya düşmüş hissederek özellikle yazarlık kariyerini kurtarmak için hızla evinde bulunan ve daha önce Grace’e yaktığını söylediği gangsterlerin kartını alıp toplantıya geri döner.

Sonraki gün, kardan eser olmadığı gibi her tarafta güneş parlar. Karın her şeyi örterek güzelleşmesine izin verilmemiş olduğunu bu sahneden yola çıkarak rahatlıkla söyleyebilirim. Grace öğle vaktinde uyandığında, öldürülmemiş, haber verilmemiş ya da uyandırılmamış olduğundan şaşkındır. Sonuçta Dogville halkının öfkesini dizginlediği görülmemişti. Grace iki günlük tatil kazanmış olsa da bir şeylerin ters gittiğini düşünüyordu, öyleydi de zaten. Zaten beşinci günün gecesinde, daha iyi bir izlenim kazanılmak için Grace odasına kitlenir. Önce gelen adamlar, Grace’i zincirinden kurtarıp sonradan gelen arabaya götürürler. Burada Grace’in babası olduğunu öğrendiğimiz bir adamla ana karakterimiz arasında adalet ve merhamet konuları geçer. Baba figürümüz Grace’in tecavüzcü ve katillerin de kurban olabileceğini düşündüğünü söyler. Bu da bize bunca zaman tecavüzcülerinin yanında olup nasıl onlardan nefret edemediğini bize göstermiş olur. Bu düşüncesinin de asıl nedeni onun kibridir. Babasına göre, Grace kendinden daha iyi bir insan olduğunu düşünmediğinden bu fikirler içindedir. Böylece bir diğer ölümcül günah olan kibir Grace ile ortaya çıkar.

Grace, babasının onun çetesine katılmasını istediğini bilir ve eğer onunla giderse hayatı bu olacaktır. Bunu düşünmek için Dogville’de bir yürüyüşe çıkar ve bu sırada bulutlar aralanıp ay ışığı kasabanın üzerine yayılıp tüm sırları ortaya çıkarır. Ay ışığının görevi, gecenin karanlığını aydınlatarak görünmeyeni gördürmektir. Bu durum da sembolik olarak karakterlerin aydınlanmasına bağlanılır. Burada da Grace, ay sayesinde kasabanın tüm kusurlarını ve çatlaklıklarını rahatlıkla görüp kendisine yeterince iyi davranmadıklarını ve ellerinden gelenin yeterince iyi olmadığına karar verir. Bu kararının ardından diğer kasabalar adına, insanlık adına, hiç değilse bir insan olarak kendi adına, gücünü kullanarak bir ceza vermeye karar verir. Bu cezada tüm kasaba yakılacak ve herkes teker teker öldürülecekti. Aksi takdirde sadece korkutulurlarsa, herhangi biri onların içindeki canavarı çıkarabilirdi. Burada en önemli noktalardan biri, Grace’in Vera’nın yedi çocuğu için verdiği emirdir. Önce çocukları tek tek öldürmelerini ve eğer anneleri ağlamazsa geri kalanı bırakmalarını ama ne yazık ki kadının çok çabuk ağladığını söyler. Bu emir direk Vera’nın, Grace’in biriktirdiği paralarla aldığı yedi bibloyu kırmasıyla ilişkilidir. Grace, “eğitimli” kadının yaptığı gibi bir intikam alacak ve her biblo için bir çocuk ölecektir. Bunun üzerine babası, buradan gitmeleri gerektiğini çünkü gereğinden fazlasını öğrendiğini söyler. İşte hayat tam olarak budur. Bize acımasızca davranıp gereğinden fazlasını öğrettikten sonra merhametli olan eski halimize geri dönmemizi isteyen bir şey. Lakin eski koşulsuz merhametimizin yerine, zamanı geldiğinde merhamet gösterip zamanı geldiğinde ise kendimize yaptığımız gibi günahların cezasını vermeye başlarız. Grace’in de yaptığı bundan farksızdır ama tek fark bu cezada bir intikam olmasıdır.

Tom’u da kendi eliyle öldürdükten sonra Moses’ın sesini duyarlar. Bu “trajediden” kurtulması Grace için bir mucizedir. Bir zamanlar kemiğini çaldığı için köpeğin kızgın olduğunu söyleyen Grace, onun öldürülmesine izin vermez. Bunun bir diğer nedeni de Grace’e karşılıksız yardım eden tek varlığın bu köpek olmasıdır. Tam onlar arkalarına dönüp giderken, tüm film boyunca sadece “dog” ve çizim ile mevcut olan Moses, tasvirinin tam üzerinde canlanır ve çizim yok olurken o havlamaya devam eder. Dogville filmini bu kadar güzel ve sarsıcı yapan özelliklerinden en belirgini, aslında görmediğimiz şeyleri görüyor gibi varsaymamızdır. Mesela hiçbir evin duvarı yoktur ama biz, tüm evlerin içini görürken rahatsızlık hissederiz çünkü bu durumla tüm mahremiyet ortadan kalkar. Aynı mantıkta, görmediğimiz ama varlığını kabul ettiğimiz bir köpektir Moses ve tam olarak varlığını Grace gittikten sonra gösterir. Bu bağlamda düşünürsek, belki bu kasabanın varlığı tüm dünya için bir suç teşkil ediyordu ve ortadan kalkması ile canlılar orada rahatça yaşamaya başladı.

Sonuç olarak yer yer rahatsız edici yer yer düşündürücü olan Lars von Trier imzalı Dogville filminin, gerek iyi insanların elde ettiği en minik güç kırıntısında nasıl güzel vasıflarını anında gönüllü olarak kaybettiklerini anlatmasıyla, gerek din eleştirileriyle, gerek tüm insanlığın ne kadar korkunç şeyler yapabileceğini çarpıcı şekilde gösteren bir başyapıt olduğunu söyleyebilirim. Bu perspektiften bakarsak, bu filmi izlemek ne kadar zorlayıcı olsa da belirli aralıklarla tekrardan deneyimleyip Dogville halkından biri olmamak adına adımlar atılması gerektiğini düşünüyorum. İncelememi filmin son sözleriyle bitirip lafı size bırakıyorum; “Grace mi Dogville’i, Dogville mi Grace’i terk etti? Bu aldatıcı bir soru olur ve pek az insan bu sorudan fayda sağlar. Daha da az insan bu soruya bir cevap verebilir ve bu sorunun cevabı burada verilecek değildir.”

Esma Nur Koçak

Yorumlar