İnsanların iyi
olup olmadığına nasıl karar veririz hiç düşündünüz mü? Genel olarak, birinin
ihtiyacı olduğunda ona yardım eden, doğruları söyleyen, suç işlemeyen ve benzer
erdemlere sahip insanların iyi olduğunu düşünürüz ama atladığımız bir nokta
vardır ki bu tarz insanların çoğunun eline kötü olmak ya da üstün olmak gibi
fırsat geçmemiştir. Mesela Stanford Hapishane deneyini düşünelim. Bu
üniversitenin psikoloji departmanında bodruma bir hapishane inşa edilmiş ve
hepsi üniversite öğrencilerinden olmak üzere yirmi dört erkek seçilmişti.
Rastgele seçilen on iki kişi gardiyan olup onlara, mahkumlara karşı şiddet
göstermeden sert olmaları söylenirken, diğerleri mahkum olur ve sosyal deney
başlar. Başta her şey iyi gitse de yavaş yavaş gardiyanlar, mahkumlar üzerinde
haksız bir güç ve otorite kurmaya başlar ve bu da kendileriyle eşit olan,
hiçbir suç işlemediklerini ve bunun oyun olduklarını bildikleri halde kendilerini
“efendi” gibi gören gardiyanların mahkumlara haksız ve gerçek hapishanelerde
uygulanan cezaları kullanarak (Nazi Kamplarında uygulanan şınav cezası dahil)
şiddet uyguladıkları görülür. İşler o kadar çığırından çıkar ki iki hafta
sürmesi düşünülen deney birinci haftasında sona erdirilir. Bu, insanların
ellerine güç ve efendilik statüsü geçtiğinde, güçsüzleri köle olarak görüp insanlıklarını
bir kenara atmasının güzel bir örneğidir. Aynı durum, dünyanın her bir yerinde
rahatça görülse de biz insanlar olarak bunu kabul edemeyiz. Zira bizim için
insanlığımız her şeyden daha önemlidir. Bu konuda en sarsıcı örneklerden biri,
insanlığını ve insafını yitiren herkesin yaptıklarını bir kasaba üzerinde tokat
gibi anlatan, Lars von Trier tarafından yazılmış ve yönetilmiş olan Dogville filmidir. 30’ların
Amerika’sında Dogville adlı bir kasabada geçen bu başyapıtın daha ilk
sahnesinde, izleyiciye bunun sadece giriş ve dokuz bölümden oluşan bir film
olduğunu gösterilir ve bu sonuna kadar asla unutturulmaz.
Giriş kısmında,
yukarıda gördüğünüz şey, duvarları, merhameti, insafı olan ama bunların
hiçbirini göremediğimiz Dogville’dir. Dış ses, bunun, terkedilmiş eski bir
gümüş madenine çıkıp sona eren Dogville kasabasının hazin hikayesi olduğunu
söyler. Yani daha ilk başta, bu kasabanın bir girişi olduğu ama çıkışının
bulunmadığını anlarız. Bir diğer deyişle, buraya gelenlerin çıkmasının
imkansızlığına değinilmiş olur. Sonra dış ses, buradaki insanların,
kasabalarını seven, iyi ve dürüst sakinler olduğunu anlatıp karakterleri
tanıtmaya başlar. Bu kasabada yaşayanlardan biri olan Tom yazar olmasına
rağmen, yazdığı şeyler birkaç kelimeyle sınırlıdır. Yazmayı geciktirmek için de
“ahlakı güçlendirme toplantıları” yapar. Buradansa, o iyi ve dürüst insanların
aslında çok da ahlaklı olmadığını anlarız.
Düzenli olarak
yaptıkları toplantıyı hazırlanması için Tom, ağlayan peygamber olarak bilinen
Yeremya peygamberin ismini taşıyan “The House of Jeremiah” kilisesine gider ama
Martha, org çalmak için yöneticisinden izin almak zorunda olduğunu o yüzden de
çalamayacağını dile getirir. Bunun üzerine yazarımız, şarkı söylemeden de
İncil’den pasaj okumadan da dua edebileceklerini dile getirir. Kiliselerin
işlevini düşünürsek, bu bir yozlaşmadır ve daha ilk dakikalardan bu kasabanın
yozlaşması bize gösterilmiş olur. Ayrıca buradaki Peygamber Yeremya, izleyiciye
bu halkın da ağlanacak bir halde olduğunu söylüyor olabilir.
Tom, Dogville
halkının bu hallerinde iyi olmadıklarını ve unuttuklarının hatırlanması için de
bir hediyeye ihtiyaçları olduğunu düşünür. Bu hediye de o gece, kemiği çalınan,
var olduğu “dog” kelimesi ve bir köpek çizimi ile bilinen ama görünmeyen
Moses’in havlamasıyla Tom’un fark ettiği Grace olacaktır. O gece Grace, silah
sesinden sonra kasabaya gelmiş ve bir kaçış yeri aramaktaydı. Onu gören Tom, arabalar
gidene kadar Grace’i saklayıp, kemik dışında yemesi için ona yiyecek verir.
Buna ilk başta itiraz eden Grace, kendini cezalandırmak zorunda olduğunu
söyleyerek aslında adalet duygusunun ne kadar üstün olduğunu herkese gösterir.
Grace’in burada kalabileceğini söyleyen Tom, kasabadaki herkesin kendisi gibi olduğunu söyler. Bu ayrıntı çok önemlidir çünkü ilerleyen zamanlarda, Tom’un bu yozlaşmış halktan bir farkı olmadığı açıkça görülür. Düzenlenen toplantı sonucunda Grace’e iki hafta süre tanınır. Bu süre boyunca Dogville halkına bir şeyler sunacak ve böylece değerli olduğunu kanıtlamış olacaktır. Tom, tüm Dogville’i yeni kasaba sakinine gezdirirken, Ginger’ın mağazasındaki yedi biblo için bu korkunç şeylerin kasabadaki insanlar hakkında çok şey anlattığını söyler. Bu bağlamda, yedi sayısının yedi ölümcül günaha (oburluk, kıskançlık, kibir, açgözlülük, tembellik, şehvet ve öfke) bir gönderme olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim. Kimin hangisi olduğuysa kısa zaman içinde fark edilecektir.
Önce kimse bir yardıma
ihtiyacı olmadığını söylediyse de, Tom’un “herkes başkalarının bir şeye
ihtiyacını olduğunu düşünüyor” demesi üzerine, Ginger kararını değiştirir ve bundan
sonra bir ihtiyacı olan herkes, ondan bir şeyler istemeye başlar. Ginger’ın
ünlü bektaşi üzümlerinin etrafında çalılıkların içinde yetişen üzümlere bakma,
Ben’e yemek hazırlama, Olivia’nin kötürüm olan kızı June’u o yokken tuvalete
götürme, görme engelini inkar eden Jack McKay ile konuşma, Martha’nın
yıpranmaması adına çalmadığı org için çalışmalara başlamış olduğundan nota
sayfaların değişmesi, Bill’in derslerine yardım etme, Tom’un emekli doktor olan
babasına bir rahatsızlığı olmamasına inandırma gibi birçok işte çalışmaya
başlar. Kasabadakilerin hepsi bu şeylere ihtiyaçları olmadığına ve sadece
Grace’e yardım için bunları kabul ettiklerini kendilerine inandırmışlardır.
Sonuçta onlar mükemmel derecede iyi insanlardı ve yardım etmek onlar için her
zaman çok kolaydı.
Yardımı kabul
etmeyen tek ev, Chuck ve Vera’nın evidir. Bunun için de Tom bir plan yapar;
Vera’nın katılmayı çok istediği konuşmaya gidebilmesi için Grace çocuklarına
bakacaktır ve Chuck eve geldiğinde onunla konuşup ikna edecektir. Vera ve
Chuck’ın yedi çocuğu vardır; Dahlia, Olympia, Diana, Athena, Pandora, Jason ve
Achilles. Bu isimlerin hepsinde, “Hamartia” olarak bilinen trajik kahramanların
kendi hatalarından dolayı hayatlarını mahvetmeleriyle meşhur olan bir Yunan
Mitolojisi göndermesi olduğunu düşünürsek, Dogville
filminin de bir trajedi olduğunu söyleyebiliriz. Chuck eve geldiğinde
Dogville’in onu kandırıp kandırmadığını sorar. Ona göre, bu kasaba kokuşmuştur
ve Grace büyük şehirde hayal ettiği şeyleri bulmuştur. Buradan da Chuck’ın
Grace gibi büyük umutlarla buraya geldiğini ama sonradan gelecekte ona olacağı
gibi hayal kırıklığına uğradığını çıkarıyoruz. Bu yüzden de Grace’in
Dogville’de kalmasına karşı çıkmıştır.
Bu deneme
zamanında bir diğer önemli nokta da aydınlanma anıdır. Grace her zamanki gibi
Jack McKay ile konuşurken bu sefer geçmişte takılıp kalmamaları gerektiğini
söyler. Bu da Grace için geçmişini tamamen geride bırakıp artık bir taşralı
olduğunun kapalı bir anlatımıdır. Bu sırada açılmaması için önüne birçok şey konup
sıkıca kapanmış olan pencereyi açan Grace sayesinde McKay, bir aydınlanma
yaşayarak göremediğini kabul eder. Tüm kasaba halkı aslında Jack gibidir,
hiçbiri kendi eksikliğini görmez ve hepsinin aynı bu durum gibi bir
aydınlanmaya ihtiyacı vardır.
İki haftalık
süreden sonra herkes Grace’in kalmasına karar verir ve her saat için birine
yardıma giden karakterimize, az da olsa bir maaş bağlamaya karar verirler. Bu
maaşı biriktirerek bibloları yavaş yavaş almaya başlar Grace. Bibloların sayısı
arttıkça her şeyin güzelliği de solmaya başlar. Tom ile Grace’in birbirlerine
aşık olduklarını söyledikleri 4 Temmuz günü gelen polis, Grace’in hırsızlıktan
arandığını açıklayan bir ilan asar. Bunun üzerine “polisten bilgi saklamaktan
dolayı üzülen” insanlar Grace’ten, maaşın kesilmesini ve çift vardiya
çalışmasını isterler. Böylece kendilerince bu tehlikeli durumu avantaja
çevirmiş olurlar. Lakin yine de mutlu olmaktan çok uzaklardır. Bu dönemde Grace
dış ses tarafından “Nasıl ki Dogville, dağın yamacında güçlü fırtınalara karşı
savunmasızsa, Grace de kendini öyle açıvermişti. Cennet bahçesinde dalından
düşmek üzere olan elma gibiydi. Elma o kadar olgunlaşmıştı ki neredeyse
kuruyacaktı.” olarak anlatılır. Buradaki elma benzetmesi bizi direk yasaklı
meyveye ve ilk günaha götürür. Artık Grace, kasabadaki erkekler için çok fazla
olgunlaşmış bir elma gibidir ve bunu ilk fark eden zaten kendine ait elma
bahçesine takıntılı olan Chuck olmuştur. Eve gelip çocuklarını sokağa çıkartan
Chuck, dışarıda polislerin olduğunu o yüzden dışarı çıkamayıp bağıramayacağını
söyler ve Dogville’de ilk defa kendisi Grace’ten tam olarak faydalanır. Böylece
yedi ölümcül günahın ilki zaten elmalarla uğraşarak daha öncesinden bize
sinyali verilmiş olan Chuck’ın şehveti ile işlenir. Bunu öğrenen Vera, Liz ve
Martha ile birlikte sisli bir günde Grace için ayrılmış eve gider ve sadece
konuşmak istediğini söylese de Chuck’ın ona söylediği zorlanma yalanına
inanarak Grace’e bir ders vermek ister. Ne kadar eğitime savunan biri olsa da
suçluyu, suçu daha işlemeden yok etmeye inandığını söyler. Yani tüm
kasabadakiler gibi o da hep maskesiyle dolaşıp iyi ve eğitimli biri izlenimini
vermiştir sadece. Acı doktrinini uygulayarak eğer kendisi iki bibloyu
kırdığında ağlamazsa, diğer beş tanesini yerinde bırakacağını söyler. Grace bu
acıya dayanamadığındaysa hepsini kırar. Böylece öfke ile ikinci ölümcül günah,
Liz’in, Grace ile Tom arasında olanları öğrenmesi sonucu kıskançlık ile üçüncü
günah ortaya çıkmış olur.
Bunlara dayanamayan Grace için Tom, bir plan yapar ama ne yazık ki bu plan da suya düşer. Taşımacılık yapan Ben’in kamyonuna saklanarak şehrin dışına çıkan Grace, Ben’in Tom’un babasından aldığı on doların tehlike düşünülürse yeterli olmadığı ve ödemeyi “başka şekilde” alacağını söylemesi ve ardından onu geri getirmesiyle sonlanır. Birçok darbe almasının ardından, Grace bir de kendi çalıştırdığı Bill’in tasarladığı demirden tekerlek, zincir, tasma ve zil ile bir suçlu haline gelir. Burada dikkat edilmesi gereken şey zincirlenen iki canlıdır; Moses ve Grace. Grace kelime olarak zarafet, nezaket, lütuf ve yemekten önce ya da sonra yapılan dualar gibi inanç esaslı anlamlara sahiptir. Ayrıca bağlı olan köpeğinin isminin de Musa’dır. Yani bu filmde Grace ve Moses gibi dinle bağlantılı olan herkesin zincirle bağlanmış olduğu açıkça söylenerek dinin insanı zincirlediği vurgulanmıştır. Bu durum onu geceleri de erkeklerin ihtiyaçlarını karşılayan ve istese de içinde bulunduğu hapis hayatı yüzünden hiçbir şeye karşı çıkamayan biri haline getirir. Buna daha fazla dayanamadığı halde insanlara bir şey söyleyemeyen Tom, bir toplantı düzenleyerek Grace’in tüm yaşadıklarını Dogville halkına anlatmasını ister. Bu konuda Tom, “Önce kızacaklar, sonra bunun kendi iyilikleri için olduğunu görecekler … Bu silahın, bu zihniyetin, bu haksızlığın tek bir kurbanı olduğunu ve bunun da sen olduğunu fark edecekler” der. İnsanlar konuşma için toplandığında, suçu işleyenlerin sonuçlarından her geçen gün biraz daha uzaklaştığını ve bu yüzden de Grace yaşadıklarını olduğu gibi anlattığında onlar buna inanmaz. Grace’in konuşması sırasında dışarıda sonbaharda erken bir kar fırtınası kopmaktaydı. Buradaki kar sembolü, bir şeyleri kapatmak ve üstünü örtmek için çok kullanılır ve burada da Grace’in kendini anlatmasıyla her şeyin üstünün kapatılıp unutularak güzel günlere geri dönülmek istenildiği çıkarılabilir. Fakat Dogville halkı için bunun olması kendi yanlışlarını kabullenmek ve bunu düzeltmek ile olur ve onlar bunu yapmayacakları için Grace’in yalan söylediğini düşünürler. Sonuç olarak hepsi Tom’a, bu suçlamalar büyümeden Grace’i yollamak için bir plan yapmasını söylerler. Yani, asıl sorun Grace’in suçlu olması değil, kendilerine yüklenilen suçların büyümemesidir.
Kasaba halkının bu tavrına şaşıran Tom, Grace’in yanına gidip onu seçtiğini söylese de asıl amacı onunla birlikte olmaktır. Kadından aldığı tatlı ret ile sinirlenen Tom, bu kasabada ona sahip olmayan tek kişinin kendisi olduğunu söyler. Buradan Tom’un Grace’e iyi davranmasının ve onun yanında olmasının tek sebebinin ona sahip olup erkekliğini herkese gösterme isteği olduğunu söyleyebiliriz. Yani bir diğer deyişle, Tom filmin başından şu ana kadar ne kadar diğerlerinden daha iyi olsa da aslında tüm Dogville halkıyla arasında pek bir fark yoktur. Bunun üzerine Grace, isterse kendisiyle birlikte olabileceğini, bunu yapmak için tek ihtiyacı olan şeyin diğerleri gibi onu tehdit etmesi olduğunu söyler. Ayrıca, Grace, Tom’un kendine güvenmeyerek diğerlerinin yaptığı şeyi yapmak istediği için üzgün olduğunu ekleyince Tom dolaşmaya çıkar. Bu sırada kızgınlığının sebebini anladığını düşünür; kasabalıların söyledikleri doğrudur. Kendisini tongaya düşmüş hissederek özellikle yazarlık kariyerini kurtarmak için hızla evinde bulunan ve daha önce Grace’e yaktığını söylediği gangsterlerin kartını alıp toplantıya geri döner.
Sonraki gün,
kardan eser olmadığı gibi her tarafta güneş parlar. Karın her şeyi örterek
güzelleşmesine izin verilmemiş olduğunu bu sahneden yola çıkarak rahatlıkla
söyleyebilirim. Grace öğle vaktinde uyandığında, öldürülmemiş, haber verilmemiş
ya da uyandırılmamış olduğundan şaşkındır. Sonuçta Dogville halkının öfkesini
dizginlediği görülmemişti. Grace iki günlük tatil kazanmış olsa da bir şeylerin
ters gittiğini düşünüyordu, öyleydi de zaten. Zaten beşinci günün gecesinde,
daha iyi bir izlenim kazanılmak için Grace odasına kitlenir. Önce gelen
adamlar, Grace’i zincirinden kurtarıp sonradan gelen arabaya götürürler. Burada
Grace’in babası olduğunu öğrendiğimiz bir adamla ana karakterimiz arasında
adalet ve merhamet konuları geçer. Baba figürümüz Grace’in tecavüzcü ve
katillerin de kurban olabileceğini düşündüğünü söyler. Bu da bize bunca zaman
tecavüzcülerinin yanında olup nasıl onlardan nefret edemediğini bize göstermiş
olur. Bu düşüncesinin de asıl nedeni onun kibridir. Babasına göre, Grace
kendinden daha iyi bir insan olduğunu düşünmediğinden bu fikirler içindedir.
Böylece bir diğer ölümcül günah olan kibir Grace ile ortaya çıkar.
Grace, babasının
onun çetesine katılmasını istediğini bilir ve eğer onunla giderse hayatı bu
olacaktır. Bunu düşünmek için Dogville’de bir yürüyüşe çıkar ve bu sırada
bulutlar aralanıp ay ışığı kasabanın üzerine yayılıp tüm sırları ortaya
çıkarır. Ay ışığının görevi, gecenin karanlığını aydınlatarak görünmeyeni
gördürmektir. Bu durum da sembolik olarak karakterlerin aydınlanmasına
bağlanılır. Burada da Grace, ay sayesinde kasabanın tüm kusurlarını ve
çatlaklıklarını rahatlıkla görüp kendisine yeterince iyi davranmadıklarını ve
ellerinden gelenin yeterince iyi olmadığına karar verir. Bu kararının ardından
diğer kasabalar adına, insanlık adına, hiç değilse bir insan olarak kendi
adına, gücünü kullanarak bir ceza vermeye karar verir. Bu cezada tüm kasaba
yakılacak ve herkes teker teker öldürülecekti. Aksi takdirde sadece
korkutulurlarsa, herhangi biri onların içindeki canavarı çıkarabilirdi. Burada
en önemli noktalardan biri, Grace’in Vera’nın yedi çocuğu için verdiği emirdir.
Önce çocukları tek tek öldürmelerini ve eğer anneleri ağlamazsa geri kalanı
bırakmalarını ama ne yazık ki kadının çok çabuk ağladığını söyler. Bu emir
direk Vera’nın, Grace’in biriktirdiği paralarla aldığı yedi bibloyu kırmasıyla
ilişkilidir. Grace, “eğitimli” kadının yaptığı gibi bir intikam alacak ve her
biblo için bir çocuk ölecektir. Bunun üzerine babası, buradan gitmeleri
gerektiğini çünkü gereğinden fazlasını öğrendiğini söyler. İşte hayat tam
olarak budur. Bize acımasızca davranıp gereğinden fazlasını öğrettikten sonra
merhametli olan eski halimize geri dönmemizi isteyen bir şey. Lakin eski
koşulsuz merhametimizin yerine, zamanı geldiğinde merhamet gösterip zamanı
geldiğinde ise kendimize yaptığımız gibi günahların cezasını vermeye başlarız.
Grace’in de yaptığı bundan farksızdır ama tek fark bu cezada bir intikam
olmasıdır.
Tom’u da kendi
eliyle öldürdükten sonra Moses’ın sesini duyarlar. Bu “trajediden” kurtulması
Grace için bir mucizedir. Bir zamanlar kemiğini çaldığı için köpeğin kızgın
olduğunu söyleyen Grace, onun öldürülmesine izin vermez. Bunun bir diğer nedeni
de Grace’e karşılıksız yardım eden tek varlığın bu köpek olmasıdır. Tam onlar
arkalarına dönüp giderken, tüm film boyunca sadece “dog” ve çizim ile mevcut
olan Moses, tasvirinin tam üzerinde canlanır ve çizim yok olurken o havlamaya
devam eder. Dogville filmini bu kadar
güzel ve sarsıcı yapan özelliklerinden en belirgini, aslında görmediğimiz
şeyleri görüyor gibi varsaymamızdır. Mesela hiçbir evin duvarı yoktur ama biz,
tüm evlerin içini görürken rahatsızlık hissederiz çünkü bu durumla tüm
mahremiyet ortadan kalkar. Aynı mantıkta, görmediğimiz ama varlığını kabul
ettiğimiz bir köpektir Moses ve tam olarak varlığını Grace gittikten sonra
gösterir. Bu bağlamda düşünürsek, belki bu kasabanın varlığı tüm dünya için bir
suç teşkil ediyordu ve ortadan kalkması ile canlılar orada rahatça yaşamaya
başladı.
Sonuç olarak yer
yer rahatsız edici yer yer düşündürücü olan Lars von Trier imzalı Dogville filminin, gerek iyi insanların
elde ettiği en minik güç kırıntısında nasıl güzel vasıflarını anında gönüllü
olarak kaybettiklerini anlatmasıyla, gerek din eleştirileriyle, gerek tüm
insanlığın ne kadar korkunç şeyler yapabileceğini çarpıcı şekilde gösteren bir
başyapıt olduğunu söyleyebilirim. Bu perspektiften bakarsak, bu filmi izlemek
ne kadar zorlayıcı olsa da belirli aralıklarla tekrardan deneyimleyip Dogville
halkından biri olmamak adına adımlar atılması gerektiğini düşünüyorum. İncelememi
filmin son sözleriyle bitirip lafı size bırakıyorum; “Grace mi Dogville’i,
Dogville mi Grace’i terk etti? Bu aldatıcı bir soru olur ve pek az insan bu
sorudan fayda sağlar. Daha da az insan bu soruya bir cevap verebilir ve bu
sorunun cevabı burada verilecek değildir.”
Esma Nur Koçak
Yorumlar
Yorum Gönder