Bir konuda kendi fikrimce anlaşılmak istiyorum ki
kaliteli hiçbir film kaliteli oyunlardan daha iyi değildir ve oyunların
yaşattıkları duygu durumunu yaşatamazlar. “The Last of Us” da bunun en büyük
örneğidir. Bence hiçbir film karakteri Ellie gibi bize kendisini sevdirememiştir.
Normal bir karakteri izlerken sıradan gelen durumları, söz konusu Ellie
olduğunda tabu olarak görebiliyoruz. Kısacası onu seviyoruz ve o, muhtemelen çoğu
oyuncunun en iyi dostu.
Bu yazıda bu nadide eseri henüz oynamamış oyuncular
olma ihtimalini göz önünde bulundurduğumuz zaman spoiler olmadan inceleme
yapmak zorunda olduğumu hissediyorum. Fakat, spoiler kavramı göreceli olduğu
için “spoiler yok” demenin oranı sizlere kalmış durumda. Mümkün olduğunca
hikâyeyi anlatmamak için uğraştım ve Ellie üzerinden yola çıktım. Yani, bu bir
Ellie İncelemesi.
The Last of Us PART II’nin ana teması intikam ve mekân
olarak Seattle şehri seçilmiş. İkinci oyunumuzda Ellie 4 yaş büyümüş olarak 19
yaşında karşımıza çıkıyor ve kendisini hem fiziksel hem de zihinsel olarak bayağı
bir geliştirmiş olduğunu da fark ettiriyor. Yolculukta olan kahramanımız, trailer
görüntülerinden de anlaşıldığı üzere, problem yaşadığı kişinin/kişilerin izini
bulmaya çalışıyor. Amacıysa hepsini yok etmek. Fragmanda da söylediği “I’m
gonna find and I’m gonna kill every last one of them” (Hepsini bulacağım ve
hepsini yok edeceğim) cümlesi bunun açık bir kanıtıdır. İz bulma esnasında ise
yabancısı olduğu Seattle’da hiç tanımadığı başka bazı kişilerle de ister
istemez sorunlar yaşıyor. Seattle gerçekte nasıldır bilemiyorum fakat oyuna/hikâyeye
başarılı bir şekilde yedirilmiş ve oyunun intikam duygusu ile Ellie’nin
karakterini hoş bir şekilde yansıtmış. İlk oyundaki Boston ile
karşılaştırdığımız zaman Boston açıkçası sönük kalmış durumda. Şehir ilk oyuna
kıyasla daha dolu, büyük ve aktif. İlk oyunda olduğu gibi rahatça gezip dolaştığımız
yerler daha az durumda çünkü sık sık bize sorun yaratacak durum ya da durumlar
oluşuyor. Tabii unutmayalım ki ilk oyun 2006 teknolojisi kullanan PlayStation 3
platformunda yer almıştı. PlayStation 4 tarafına çıkan ikinci oyunu
düşündüğümüz zaman ilkinin sönük kalması gayet normal. Aslında, bu tür işler
biraz da tecrübe gerektiren işlerdir. İlk defa bir oyun yapmakla o oyuna devam
oyunu üretmek arasında tabi ki de akla gelen fikirlerin bir olmaması ve ikinci
oyunun mekanik ve doluluk olarak ileride olması normal bir durumdur ve genelde
ikinci oyunlar ilk oyunların, hikâye bazında, tahtını sallayamaz. “Call of Duty
4: Modern Warfare” oyununu düşündüğümüz zaman hiçbir “Call of Duty” onun
tahtını sallayamadı. Hatta aynı karakterlerin neredeyse hepsinin iki devam oyununda
yer almasına rağmen durum aynıydı. (Modern Warfare 2-3). Şehirde gördüğümüz
binaların %80-90’ına girip keşif yapmak ve malzeme toplamak mümkün. Ellie’nin
tırmanma ve sürünme becerisi de bunda aktif rol oynuyor. İkinci oyunda ilk
oyunun aksine hava şartlarının zorluğu daha fazla. Bunu ben biraz da Sony’nin “bakın
konsol yaşlı olmasına rağmen birçok yeni özellik çalıştırabiliyor” şeklindeki
bir gösterişi olduğunu düşünüyorum. Adeta bir bordo bereli olan Ellie, artık
yüzebiliyor. Gitar konusuna girmek istemiyorum çünkü anlatmak yerine kendinizin
deneyimlemesini isterim.
Benim kişisel olarak Ellie’de dikkatimi çeken ilk şey
gayet soğuk/donuk karakterli ve sakin konuşan biri olması. Ciddi durumlar
haricinde, ki bazen onlarda bile değil, sesini neredeyse yükseltmiyor. Tedirgin
olduğu anlar olsa da neredeyse hiç korkmuyor ve de düşmanla karşılaştığı zaman
yüzleşmekten çekinmiyor. Bunlar klasik bir oyun/film karakterinin dışında kalan
özelliklerdir. Çoğu karakter tehlikelerden kaçmak için alternatif yol arar.
Ellie de bu yolları arıyor olsa da bunlarla karşılaşmak onun için ürkütücü
değil. Yani, film olarak bir Michael Corleone ya da oyun olarak Carl Johnson,
ki bunlar kendi sektörlerinin en büyük parçalarından, olmanız gerekiyor. Diğer
bir nokta ve aslında en önemli noktalardan biri, bu özelliklere sahip olan
karakterin bu oyunda kadın olması. Kadın karakterler maalesef büyük projelerde
risk olarak gözüktüğü için klasik özellikler yüklenir fakat Ellie bulunduğu
ortama bir erkek karakterden (bence Joel’den dahi) daha iyi yedirilmiş durumda.
Ayrıca, ısırılma ihtimaline karşı, karakterin bağışıklığa sahip olması, oyunda
büyük bir avantaj. Ayrıca Ellie’nin üstkurmaca (metafiction) halleri de, oyun
içerisinde bir düşman geldiği zaman “Steady (sakin ol)” şeklinde oyuncuyu uyarması,
bunun bir oyun olduğu ve kontrolün bizde olduğunu açıkça bize fark ettiriyor.
(Metafiction: oyuncunun/karakterin oyun esnasında
izleyici/oyuncuya bunun gerçek olmadığını bir şekilde fark ettirmesidir.
Örneğin; tiyatroda oyuncunun bir anda izleyiciye dönüp onlara bir şeyler
söylemesi ya da bu oyundaki gibi Ellie’nin sakin ol demesi durumu).
Oyun içinde Ellie ile ilerlerken bazı kahkaha
attığımız ve şok olduğumuz durumlar da yaşıyoruz. Mesela, Ellie durduk yere
aniden küfrediyor veya üstü başı kan içinde bir halde tek tek düşmanlarını
indire indire gittiği yolda karşılaştığı onu arayan diğer düşmanlara küfürler
savuruyor. Kim üzerine yağan oklar varken kaçmak yerine küfreder ki diye bir
düşünüyorum. Grafiksel anlamda da bu oyunun gelmiş geçmiş en iyi grafik ve
oynanış olarak da en iyi mekaniklere sahip olduğu su götürmez bir gerçek. Ben
bugüne kadar bu oyun haricinde başka bir oyunda yere düştüğü halde ateş etmeye
devam eden başka bir karakter görmedim. Korktuğu zaman nefes alıp verişi
hızlanan ve gerginleşen başka bir karakter de hatırlamıyorum. Belki Red Dead
Redemption II’nin (RDR II) Arthur’u olabilir fakat onu da tam hatırlamıyorum.
(Arthur ve Ellie iyi bir ikili olabilirdi).
Diğer mekanik konu ise şelale veya şelale misali
çatılardan akan suların altından geçtiğimiz zaman şapkasını kapatıp sudan uzaklaşınca
tekrardan açmasıdır. Bunu hayretle karşıladım açıkçası. Tamam, şapkasını
kapatan diğer karakterler olabilir fakat yine şapkayı kendi açan başka karakter
hatırlamıyorum. Ayrıca gitar çalarken notalara basışının her biri gerçek hayatla
aynı, parmaklar tek tek kıvrak hareketlerle telleri tıngırdatıyor. Oyunda
devrim yaratan ve de oyun camiasında çok fazla ses getiren bir diğer şey ise
oyundaki ip fiziği. Yine sanırım tarihte ilk defa ip bir oyunda bu kadar iyi
bir ölçüde gerçekçi kullanılmış olmalı. Tabii RDR II’nin ip fiziğini yabana
atmamak lazım gelse de gerçek insan misali Ellie’nin, ipi çekiyor, topluyor ve
fırlatıyor oluşu muazzam. Diğer bir devrim ise cam mekanikleri. Diğer firmalar
bu mekanikleri kendi oyunlarında da başarılı bir şekilde uygulamak için çok
uğraşacaklardır fakat Rockstar Games firmasından başkasının bu kaliteye
erişeceğini sanmıyorum. Taş, sopa, çekiç veya şişe ile cam kırdığımızda
görüyoruz ki cam parçaları tek tek savruluyor. Normalde bir oyunda cam fiziği
dediğimiz zaman bir cam kırılır ve parçaları yok olurdu fakat parçalar bazen bu
oyunda birbirlerinin üzerine düşüyor. Bahsettiğimiz cam fiziğini de Ellie yine
yoluna çıkan engelleri aşmak için akıllıca kullanıyor ve üzerine gelen
düşmanların dikkatlerini uzaktaki bir cama şişe fırlatarak o yöne çekiyor.
Bir de tabii Ellie’nin silah kullanımı ve dövüşmesi var. Yani bana kızıp fanlık yapıyorsun diyeceksiniz fakat silah kullanımı gerçekten muazzam seviyede tatminkâr. İlaç kutuları toplayarak yükselttiğimiz kişisel beceriler ile daha da serileştiğimizde oyunun zevkini daha fazla alıyoruz. Dövüşme konusunda ise gizlilik ile saldırıp da alt etmeyi beceremediği düşman neredeyse yok denilecek kadar az olsa da fark edildiği zaman başarı %20 oranda düşüş gösterebiliyor. (Oynayan oyuncunun reflekslerine göre değişiklik gösterip de oran hiç düşmeyebilir). Ellie’nin sahip olduğu bıçak hakkında bir şeyler söylemek istiyorum. Oyunda Ellie haricindeki karakterler ya bıçak taşımıyor ya da bıçak kullanmak için malzeme toplamak zorunda kalıyor. Ancak, mekânın sahibi olduğu belli edilmek adına Ellie’nin her daim sahip olduğu ve hiç kaybetmediği bir bıçağı var ve çok ustaca kullanabiliyor.
Oyunun bir bölümünde arkadaşı Dina’nın jüri olmak ister miydin sorusuna verdiği “Bana beş dakika ve bıçağımı verin.” cevabı, atmosfer ve karakterin ne denli acımasız olduğunun bir sembolü niteliğindedir. Ellie, açık ve net bir biçimde şiddet uygulamaktan çekinmiyor. Bunun yanlış ya da doğru olması onun merkezinde olan bir düşünce değil, aksine yaşadığı doğanın bir kanunu olduğu gerekçesiyle uygulamaması bir kabahat durumunda. Yine Dina ile bir sohbeti esnasında konusu açılan dini meselede belirttiği fikirlerinden anlıyoruz ki Ellie Tanrı’yı reddederek kendi kaderini kendi çizmeye çalışan bir karakter fakat sorduğu “Dua etmek iyi geliyor mu?” sorusu bizim için Ellie’nin, sığınacak bir dal aradığının üstü kapalı bir göstergesi oluyor. Lakin bu sığınmak istediği dal onun için malzeme kıtlığı olan bir dünyada uzay aracı çalıştırmak arzusundan başka bir şey değildir.
Ellie’nin tartışma yaratan cinsel tercihini ‘mahalle
karışık, biz daha fazla karıştırmayalım’ diyerekten pas geçmek istiyorum. Zaten
cinsel kimlik tartışması yapacak kadar yetkin biri de değilim.
Yazımın sonuna doğru değinmek istediğim ve de oyunun
gözümüze soktuğu bir diğer detay ise; Ellie, asla ama asla çantasını
kaybetmemekle beraber, her durumun sonunda bir şekilde çantasına erişmeyi
başarıyor. Bu durum, oyunun bizlere sunduğu bir sembol olmakla beraber haklı ya
da haksız gözetmeksizin her daim galip gelecek kişinin bu çantanın sahibinin
yani Ellie’nin olacağının göstergesidir.
Genel anlamda karakterler ve diyalogları ile oyun
gerçekten bir baş yapıt olmuş. Hikâye konusu ise göreceli olduğundan dolayı
ortak kanıda bulunamayacağım için genelleme yapamıyorum fakat ben 8 puan
verirdim. Oynayınız, oynatınız efenim.
Eyüp Aksu
Yorumlar
Yorum Gönder